Bende uzun bir süre yurtdışı planlarımı erteleyenlerdenim. O yüzden San Francisco mecarama başladığımda koca bir keşke de dedim neden daha önce karar verip başlamadım diye! Aslında bu kadar beklememin nedenini şu anda yurtdışına gitmek isteyen fakat planlarını çeşitli nedenlerle ya da bahanelerle erteleyenler daha iyi anlayacaktır. J Bu konuda tek tavsiyem yurtdışı planlarınızı ERTELEMEYİN!
Amerika’ya gitme kararımı verdikten hemen sonra araştırmaya başladım ve au-pair programına katılmaya karar verdim. Başvurumu yaptıktan sonra işlemler ve vize süreci sorunsuz bi şekilde halloldu ve Amerika maceram başladı.
İlk Amerika’ya gidişim olacaktı. Program gereği öncelikle New York’a giderek hem Amerika ile ilgili (uyulması gereken kurallar, acil durumda yapılması gerekenler, kültürü vb konularda) hem de au-pair programı (çocuk bakımı, sağlık vb konularda) ile ilgili 4 günlük kısa bir eğitim alınması gerekiyordu. Tüm dünyadan programa katılan herkesin ilk durağı New York olduğu için hemen her ülkeden oluşan çok büyük bir grup olmuştuk.
Eğitim sürecinde New York’un en eski ve meşhur oteli olan The New Yorker’da konakladık. Otel Manhattan merkezdeydi ve dolayısıyla da şehrin birçok simgesel ve turistik yerine yere yürüme mesafesindeydi. New York’a ilk gidişimdi ama son olmayacaktı. Daha sonrasında da en çok gitmek istediğim ve görmek istediğim dönem olan Christmas/Noel döneminde de gitme fırsatı yakalayacaktım. New York ilgili deneyimlerimi New York Hikayemde okuyabilirsiniz, linkini buraya bırakıyorum; Benim New York Hikayem. Şimdi Berkeley ve San Francisco J.
Kısa eğitim süresinden sonra San Francisco’ya gitme vakti gelmişti. Tabi ki bu seferki uçuş iç uçuş olucaktı o yüzden uçağımız Türkiye’den bindiğimiz kadar büyük olmadı. Aynı bölgeye gidecek kişileri gruplara ayrıldıkları için hem yalnız seyahat etmemiş, hem de hala yabancısı olduğumuz ülkede işlemlerimizi yaparken birbirimize destek olmuş olduk.
New York ile San Francisco arası beş saat sürdü, tabi ülke büyük olduğu için arada üç saatlik bir zaman farkı da var. Hem kısa sürede olsa New York sonrasında San Francisco tabi “jetlag” denilen uçuş sersemliğini atlatmam biraz zaman aldı!
Uçağım San Francisco’ya gece ulaştı. Havaalanına beni karşılamaya ev sahibimin yeni bebeği olduğu için gelememişti. O yüzden birlikte çalıştığı iş arkadaşı ve yine benimle aynı programa katılmış ve benim de canım arkadaşım ile birlikte geldiler.
San Francisco havaalanından kalacağım yer olan Berkeley’e gece gittiğimiz için dışarısı çok fazla görünmüyordu ama bir şekilde Amerika’da olduğumu hissettiriyordu yollar. Normalde ciddi derecede trafiği olan bir şehir San Francisco ama trafik yoksa şehir ile Berkeley arası arabayla ortalama 20 dakikalık bir mesafe. Bundan sonraki hayatımın bir dönemini geçericeğim ev ve hala görüştüğüm sevgili ev sahibim ile gece yarısı tanışmış olduk. J
Berkeley
Berkeley, Kaliforniya Üniversitesi kampüsünün bulunduğu küçük bir öğrenci kasabası. Berkeley’nin merkezi daha öğrencilere yönelik, daha ekonomik ve ister arkadaşlarınızla ister tek başınıza kalıp keyifle zaman geçirebileceğiniz mekanlar, alışveriş yapabileceğiniz dükkanlarla dolu. Hemen hemen günün her saati de canlı ve hareketli. Kampüs çevresinde kesinlikle denenmesi gereken inannılmaz güzel hamburger yapan bir sürü burgerci de bulabilirsiniz bu arada. ;) Sanırım Amerikanın en güzel taraflarından biri de, özellikle de kıyı kesimlerinde, kimsenin etrafındakilerin ne giydiği, nasıl göründüğü, ne yiyip içtiğiyle ilgilenmemesi.
Berkeley’nin en ünlü caddelerinden bir tanesi de Telegraph caddesi, günün her saati hareketli ve canlı caddelerinden. Ayrıca Shattuck caddesinde de zaman geçirebileceğiniz güzel hem açık hem de kapalı kafe-barlar, kitapcılar bulabilirsiniz. Okulum buraya yakın olduğu için bu caddede çok vakit geçirmişliğim de vardır. Aynı zamanda Emeryville, Berkeley’e yakın, özellikle indirim zamanlarında, açıkhavada alışveriş yapabileceğiniz, birşeyler yiyip içebileceğiniz küçük ve güzel bir alışveriş merkezi.
Benim yaşadığım yere çok yakın olan ve bu yüzden de çok fazla boş vaktim olmadığı günlerde Berkeley merkeze inmek yerine daha sık gittiğim 4th Street’te yemeğinizi yiyip sonrasında da San Francisco’nun meşhur yerel kahvecilerden olan Peet’s Coffee’den kahvenizi alıp gezinebilirsiniz hatta deniz kenarına kadar yürüyüş de yapabilirisniz. Küçük ama keyifle vakit geçirip gezinebileceğiniz, alışveriş yapabileceğiniz sevimli, sakin bir yer. Haftasonları sokakta müzik yapanlar da olunca daha da keyifli hale geliyor.
Fourth Street
Berkeley’nin merkezi, trafiğe ve durak sayısına bağlı olarak değişmekle birlikte, otobüs ile ortalama 20 dakikalık mesafede. Aslında yürüyerek de gittiğim olmuştur ama genelde hep bir yerelere yetişmeye çalıştığım için genelde otobüsü ya da metroyu tercih ederdim. Ayrıca bisiklet de çok tercih edilen bir ulaşım aracı burda. Ev sahibim Berkeley Üniversitesinde profesördü. Hem üniversite içinde hem de dışında ofisi vardı ve genelde o da bisiklet tercih ederdi işine giderken.
Berekeley parkları, yeşil alanları çok olan yerlerden o yüzden bol bol yürüyüş yapabileceğiniz, kahvenizi, kitabınızı alıp vakit geçirebileceğiniz çok fazla yer var.
Berkeley - Sokak hayvanı olarak sincaplar sıkça karşınıza çıkıyor J
Haftasonları ve bulduğum her fırsatta hemen her gün San Francisco’ya gidiyordum. Eğer arabayla gitme şansı yoksa en rahat ulaşım aracı olarak metroyu kullanmak mantıklı. Genelde bende metroyla gidiyordum ama akşam çok geç olmadan evin yolunu tutuyordum çünkü maalesef 7/24 metro çalışmıyordu. Bir de metro ile ev arası yürüme yolum çok uzun olmasa da karanlık oluyordu.
San Francisco, özellikle şehrin simgesi haline gelmiş yapılarını, rahatlıkla yürüyerek keşfedebileceğiniz şehirlerden. Şehrin çok fazla tepeden oluşması dolaşırken inanılmaz şehir manzaralarıyla karşılaşmanıza olanak sağladığı gibi aynı zamanda yokuşlarını da kaçınılmaz hale getiriyor. O yüzden keşfe çıkarken ayağınıza en rahat ayakkabılarınızı giymeniz akıllıca olacaktır. J
Benim yaşadığım Berkeley “Bay Area” yani körfez şehrin doğusunda kalıyor ve (Oakland) Bay Bridge (Körfez köprüsü) ile şehre bağlanıyor. Bu bölgeden San Francisco’ya ulaşmak için BART (Bay Area Rapid Transit) adını verdikleri metro sistemi ile ya da arabayla Körfez köprüsünü kullanabilirsiniz. Bu arada Amerika’da araba kullanacaksanız belli bir süre Türk ehliyetiniz gereçerli ama sonrasında mutlaka Amerikan ehliyeti almanız gerekiyor. Tabi burada benzini de arabaya siz koyuyorsunuz Türkiye’de ki gibi benziciler yok.
Buradaki metro sistemi New York’a göre hatta birçok metroya göre yeni bir sistem. Benimde ilk defa burada deneyimlediğim ve fazlasıyla kullandığım metro hattı deniz altından giden bir sistem ile körfezi şehre bağlıyor. Benim bindiğim North Berkeley durağından beş durak sonra denizin altına giriyordu tren. İlk başlarda korkutucu gelmedi değil eğer arızalanırsa denizin altında ne yaparız diye ama sonrasında alışıyorsunuz. J Denizin altından geçerken uçaktaki gibi biraz kulaklarınız rahatsız olabiliyor ama ona da bir süre sonra alışıyorsunuz hatta bazen farkına bile varmıyorsunuz.
San Francisco kimilerine göre kesinlikle İstanbul havasında kimilerine göre ise İzmir. İstanbul ile arasında iki şehrin de ev sahipliği yaptığı ve muhteşem manzaraların sebebi olan, aynı zamanda stratejik önemi olan köprüler ile benzerlik kurulabilir. Hatta Golden Gate köprüsünün önemi nedeniyle adı her ne kadar Altın Kapı olsada aslında rengi krımızı. Diğer yandan şehirdeki hayat yapısı, yaşam düzeni ve sakinliği ile İzmir’le benzerlikleri de fazla. Bence her ikisine de benzerlikleri olan ama tamamen kendine has özellikleri ile farkılı olan şehirlerden biri.
San Francisco caddeleri
Kaliforniya sıcak bir iklime sahip bir bölge ama San Francisco burada da farklılığını ortaya koyuyor. San Francisco Kaliforniya eyaletinde de olsa aynı bölgede olan Los Angeles ve diğer eyelet şehirleri gibi çok sıcak bir iklime sahip değil. San Francisco körfezindeki soğuk su akıntısı buranın iklimini de etkilemiş ve diğer şehirlere kıyasla biraz daha serin ve sisli hale hale getirmiş. Dolayısıyla şehrin havasının sabahtan akşama inanılmaz derecede değişkenlik gösterebileceğini bilmenizde fayda var. Sabah soğuk bir havayla güne başlayıp akşama yazdan kalma bir günle ya da tam tersi şekilde kapatabilirsiniz. O yüzden evden eskilerin deyimiyle lahana gibi kat kat giyinerek çıkmakta fayda var sanki dört mevsim bahar gibi. Kaldığım süre boyunca yanıma sweatshirt ya da kot ceket almadan çıkamadım. J Ayrıca hayatımdaki en sıcak günü mayıs ayında ve en soğuk temmuzumu da orada yaşadım. :S
San Francisco’nun iklimsel özelliğinden dolayı genel olarak sisli bir havaya sahip bu yüzden Golden Gate köprüsünü sissiz görmek zor. Mesela hava mis gibi güneşli diye tekne turuna çıkarsınız ama siz köprüye yaklaşana kadar tüm köprü sis ile kaplanmıştır bile. San Francisco gerçekten kendine has özelliklere sahip nadir güzellikte olan ve bence her haliyle ayrı güzel şehirlerden.
Sisler içinde Golden Gate Bridge
San Francisco’da Türk mutfağından Meksika, Thai, Yunan, Çin mutfağına kadar tüm dünya mutfaklarını bulabilirsiniz o yüzden yemek konusunda sıkıntı çekeceğiniz bir şehir değil. Yemek konusunda değil ama tatlı konusunda bence sırf üzerindeki krema için havuçlu keki, ve hemen her çeşidini bulabileceğiniz cheesecakeleri denenmeli. J
Bu noktada San Francisco’nun en meşhur meydanı Union Saquare’de bulunan Cheesecake Factory’den (ülkenin birçok yerinde bulunan bir restoran) bahsetmeden geçmek olmaz. J Cheesecake Factory aslında sadece cheesecake yapan bir yer değil tüm dünya mutfağını bulabileceğiniz bir restroran ama heralde ben hiç yemek için gitmedim. Tam meydanda Macy’s’in (Boyner tadında bir çok katlı mağaza zinciri) en üst katında ve ayrıca tüm meydana hakim muhteşem bir manzarası var. Mağazanın içinden bir asansöre binerek yukarı çıkıyorsunuz ve eğer haftasonu ve öğleden sonra ise kapıda sizi uzun bir sıra bekliyor. Eğer sadece paket servisi alacaksanız ayrı sıra masa istiyorsanız ayrı sıra numarası veriliyor ve sıranız geldiğinde (elinize verdikleri numara yazan elektronik cihazın kırmızı ışağı yandığında sıra size gelmiş demek oluyor) siparişiniz veriyorsunuz. Genelde cheesecake için gittiğim için ben kaç tane cheesecake istiyorsam paket yaptırıp ya meydandaki oturma yerlerinde ya da sahile inip afiyetle yiyordum. J Bu arada sadece cheesecake factory değil tesadüfen girdiğiniz herhangi bir kafede de denk geldiğiniz değişik cheesecakeleri de deneyin çünkü çok daha güzellerini bile bulabiliyorsunuz. Ben hiç pişman olmadım!
Union Square, Tiffany’s CO’dan Burberry’ye Chanel’e Bloomingdale’s’e Nortstorm’a kadar tüm ünlü markaların mağazalarının ve alışveriş merkezlerinin olduğu aynı zamanda daha uygun H&M, Abercrombie, Forever 21, GAP gibi mağzaların ve hatta outlet zincir mağazalarının bulunduğu bir bölge. Restoran ve kafelerin de fazlasıyla olduğu, sokak aktivitelerinin hemen hiç bitmediği, gençlerin bir araya geldiği, turistlerin hiç eksik olmadğı hep canlı hareketli bir yer. Aynı zamanda tiyatroların bulunduğu bölgeye de çok yakın. Sağolsun bir arkadaşımın daveti sayesinde benimde Amerika’da tiyaroya gitme şansım olmuştu. Genelde tiyaro biletleri indirimlide olsa bir öğrenci için fazla gelebiliyor.
Market Street
Market Street üzerinden aşağıya doğru yürürseniz Montomery bölgesine gelmiş olursunuz ve karşınıza Ferry Building çıkıyor. Köprüler olmadan önce ulaşım için fazlasıyla kullanılan sonrasında ise daha çok öğle yemeği yeme kahve içme gibi mola verme, vakit geçirme aktivitelerine daha çok ev sahipliği yapmaya başlamış.
Union Square’den sahile Market caddesinden direk yürüyerek inebilirsiniz. Biraz yokuşlu ve manzaralı bir yolculuk isterseniz yürüyerek şehrin en yüksek bölgesi olan Nob Hill’i ve Çin mahallesini de ziyaret ederek inebilirsiniz. Bu arada Nob Hill’in güzel kafe ve restoranlarında vereceğiniz ufak molalarla şehrin tadını da çıkarabilirsiniz. Eğer yürümek istemez ve farklı bir deneyim yaşamak isterseniz o zaman Powell caddesindeki duraktan tarihi Cable Car’a binerek şehirde hem tarihi hem de biraz maceralı bir gezi yaparak Powell caddesinden ya da Stockthan caddesinden sahile ulaşabilirsiniz.
Pier 39 – Denizaslanları (Bazen biraz gürültücü olabiliyorlar J)
San Francisco’nun Fisherman’s Wharf bölgesinde birçok liman bulunuyor ve hepsinin kendine göre bir amacı var ama en meşhuru Pier 39. Pier 39 Hard Rock Café’nin de içinde olduğu çeşitli kafe ve restoranların bulunduğu keyifli zaman geçirebileceğiniz güzel bir yer. Aynı zamanda deniz aslanlarının da dinlenme yeri olan bu limanda onları izleyebilir, tam karşısında bulunan Alcatraz adasını uzaktan seyredebilir, yemek yiyip birşeyler içerek, düzenlenen çeşitli aktiviteler katılarak eğlenceli zaman gerçirebilirsiniz. Ayrıca sahil kenarından köprüye doğru yürüseniz yine keyifle vakit geçirebileceğiniz güzel biçok kafe-restorana rastlayacaksınız. Kaliforniya’nın tarihini anlatan butik müzelerini de ziyaret edebilirsiniz. Yolun sonuna kadar giderseniz küçük bir sahile ve oturma yerlerini göreceksiniz. İsterseniz burada oturup uzaktan Golden Gate köprüsünü de izleyebilirsiniz.
Alcatraz Adasından San Francisco
Ünlü tutukluları ve kaçılamayan hapisene ünvanıyla, hatta Sean Connery’nin kaçmayı başaran tek mahkumu canlandırdığı filmi bile olan Alcatraz Adasını’ı ziyaret etmek isterseniz Pier 33’ten direk adaya giden feribotları bulabilirsiniz. Ada tüm tarihinde hapishane olarak kullanılmamış aslında. 1859 yılında Amerikan ordusu buraya San Francisco körfezini korumak amacıyla hisar yaparak askeri amaçlı kullanmış daha sonrasında da askeri hapisaneye çevrilmiş. Alcatraz’ın tarih boyunca Al Capone gibi ünlü mahkumları da olmuş.
San Francisco’da iki kişilik Go Cars adı verilen sarı küçük elektrikli arabaları da saatlik ve günlük kiralayarak gezebilirsiniz. Ama Golden Gate köprüsünden karşıya geçemiyorsunuz bu araçlarla.
Go-Cars
San Francisco’da yapabileceğiniz ve katılabileceğiniz sayısız aktivite var. Bence ilk gidildiğinde bir kaç gününüzü Nob Hill gibi bölgeleri, klasik şehrin simgesi haline gelmiş turistik yapıları görmek ve şehri hissetmek ve keşfetmek için yürüyerek geçirin derim. Hem şehrin yapısı itibariyle inanılmaz güzel manzaralara şahit oluyorsunuz hem de şehri yaşayarak geziyorsunuz.
San Francisco caddeleri ve Cable Cars
Yürüyerek Coit Tower’ı, dik ve kıvrımlı yokuşuyla belki de dünyada tek örnek olan Lombard caddesin’i, Embercadora yani San Francisco’nun Wall Street’i olarak anılan finans bölgesini, ilk başlarda şehrin planmasına uygun olmadığı, körfez manzarasını engellediği için yapımına karşı çıkılan fakat sonrasında şehrin simgelerinden biri haline gelen ve hemen her yerden görünen Transamerica Pyramid binası, Union meydanı ve çevresini, sahilini keşfedebilir, modern sanattan hemen hemen her kültürü tanıyabilceğiniz müzelerinden Cable Car’ın tarihi müzesine kadar birçok müzeyi ziyaret edebilir, Victorian tarzı evleri ve bohem yaşam tarzı ile Haight Ashbury bölgesini keşfe çıkabilirsiniz. Golden Gate köprüsünü bile yürüyerek geçebilirisiniz ama bu tüm şehir turundan daha yorucu bir aktivite haline gelebilir eğer gidiş geliş yaparsanız. J Golden Gate köprüsü yanında West Bluff & Crissy Field piknik alanlarını ziyaret ederek muhteşem manzarayla doğa içinde keyifli zaman geçirebilirisiniz.
Lombard Street
San Francisco festivalleri ile de ünlü bir şehir orda bulunduğunuz döneme denk gelen festivalleri araştırıp katılabilirsiniz. San Francisco ve çevresinde çok sayıda bulunan irili ufaklı Salsa klüpleri ile de ünlü. Hemen her yerde karşınıza çıkacak Salsa klüplerine biraz erken saatte giderseniz gece başlamadan ücretsiz ders de alabilir ve öğrendiğiniz figürleri tüm gece pratik yaparak geliştirebilirsiniz. J
San Francisco destinasyon olarak da bir çok yere yakın ve bulunduğunuz sürede ziyaret edebileceğiniz bir sürü yer var. Ben de fırsat buldukça ve bütçem yettiğince gezmeye çalıştım tabii. J
Orada bulunduğum süreçte;
Bay Bridge & Treasure Island
Benim en uzun, güzel ve eşsiz deneyimler kazandığım hikayelerimden birinin özeti! Siz kendi hikayenize ne zaman başlıyorsunuz…?
Sevgiyle.. ;)
Aşağıdaki iletişim formunu doldurarak bize mesaj gönderebilirsiniz.